30 Aralık 2012 Pazar

Sweet mi Sweet Potato :)






Türkiye'de nadiren bulununan bir sebze ya da meyve imiş. Bilmiyorum hangi kategoriye giriyor. Ama ben ilk kez burada tattım. Kabak tatlısının biraz kurusunu düşünün. Aynı ona benziyor :) Bugün ilk kez pişirdim. Nasıl mı?

Biraz zor ama anlatayım. 

Yıkadığım tatlı patetesleri fırın tepsisine koyup fırına sürdüm. 40 - 45 dakika kadar 200 derece fırında pişirdim. Piştikten sonra bi tabağa alıp çatal, bıçak yardımıyla kestim. O da ne! Kalp gibi oldu :) Üzerine hindistan cevizi ya da tarçın serpebilirsiniz. Ben sade tercih ediyorum.

Afiyet olsun... :)

29 Aralık 2012 Cumartesi

Bi white mocha , biraz alışveriş



Türkiye'deyken bir iki defa içmiştim ama bu kadar dikkatimi çekmemişti. Buranın havasından mı suyundan mı bilmem bağımlısı oldum diyebilirim. Gerçi burada herkes kahve bağımlısı gibi görünüyor. Marketlerde uzunca kahve reyonları olması da bu fikri destekliyor aslında. 





Bugün Eşimle starbucks'taydık. Beni nasıl mutlu edeceğini keşfetti :) Birşey olunca sana white mocha ısmarlarım diyor :) White mocha... Hele bide kremalıysa. Burda pahalı biraz, en küçük boyu üç pound. Dolayısıyla hergün zırt pırt içmiyorum :)






Londra'ya geldiğimden beri bugün ilk defa yoğurt yedim. Offf ne çok özlemişim. Marketlerde bizde olduğu gibi üç-beş kiloluk yoğurt aradığım için bugün eşim gösterene kadar bu minik paketleri görememişim. :)






Bunlarda yeni bahçe ürünlerimiz ve çiçeklerimiz :) 
Bahçeyi düzenlemeye de bi yerden başlamak lazımdı.

28 Aralık 2012 Cuma

Sevgili Blog

O kadar yorgunum ki, o kadar yani anlatamam. Bütün gün boyunca Mustafa Bey ile IKEA'yı gezdik. Arada mola verdik, yemek yedik, kahve içtik, top oynadık. Alışverişimizi yapıp döndük. Çok cici şeyler vardı. Tabi bi kısmı stoklarda kalmamış. Tekstil bölümünü gezerken bol bol Acemi Terzi yi andım. o güzelim rengarenk kumaşları görünce ahhh bi dikiş makinem olsaydı da yamuk yumukta olsa birşeyler dikseydim diye baya içlendim. Aman olsa da birkaç gün sonra bi kenara bırakırım herhalde :) 

Neyse bana müsade kendimi daha iyi hissedince aldıklarımın resimlerini de eklerim..

Kal sağlıcakla.

27 Aralık 2012 Perşembe

Kısa bi Londra turu


İstanbul ile kıyasladığım için mi bilmiyorum ama burada gezilip görülecek tarihi yerler çok az. Turistik yerlerin çoğu müzelerden oluşuyor. 





Big Ben saat kulesini ilk kez orta okulda ingilizce dersinde duymuştum. Big ben Westminster Sarayı'nın (aynı zamanda parlemento binası) hemen bitişiğinde thames nehrinin kıyısında bulunuyor.




Hemen çaprazında Londra denilince ilk akla gelenlerden London Eye. 




Thames nehrinin kıyısından akşamları şehri izlemek büyük bir zevk. Bir gün burada Nil nehrinden Kahire'yi seyrederken çektiğim bir fotoğrafı da paylaşırım inşallah :) tabi daha net bi fotograf ;)



Lonra'nın olmazsa olması kırmızı otobüsleri. Bu şehirde en sevdiğim şeylerden biri. Yollarda kıvrıla kıvrıla gidiyor. Çok rahat. Gelirken yanımda bir tane kitap getirdiğim için şimdilik seyahat esnasında camdan şehri seyrediyorum. 

Selamun Aleykum

Yirmibeş gün önce çok farklı bir hayata adım attım. İstanbul gibi nefesimin toprağına işlediği güzel memleketi bırakıp, Londra'ya yerleştim. Sokaklarında dizlerimi yaraladığım, çamuruyla oynarken oturma grubu yaptığım, ağaçlarından meyvelerini topladığım hareketli bir çocuklukluğun ardından, hayatımda ki bir başka dönüm noktası olan üniversite ve öğrenci evi ikilisine kadar her anımı doya doya  içerisinde yaşadığım şehirden üçbin kilometre uzaktayım şimdi. 

Hayatımda üç şeyin büyük özlemini duymaya başladım buraya geldiğimden beri çocukların (kardeşlerim ve yeğenlerim), arkadaşlarımın ve İstanbul'un.


Anılarımı, hislerimi, heyecanlarımı, sevinçlerimi ve özlemlerimi klavyeye dökebilmek adına bu bloğu açtım. 


Çok resmi ve içli bir giriş oldu farkındayım :D Napiim kardeşim duygusal bi vakte denk geldi :)


Ayrıca şuan seksenbeş milyonun beni okuduğunu düşündümde bi tırstım. :P


Haydin bana müsade. Kalın sağlıcakla...