28 Temmuz 2013 Pazar

Filistin Ziyaretim






Aradan uzunca zaman geçmiş olsada, Mayıs ayında Filistin'e yaptığımız geziyide not defterime kaydetmek istiyorum. Hatıralarda iyice yer etsin diye.. Gerçi unutulacak gibi değildi ama neyse :)





Londra'dan kalkan uçağımız Tel Aviv havalima iniş yaptıktan sonra pasaport kontolunden geçip beni karsılamaya gelen arkadasımla bulustum. Kendisi Hayfa şehrinde yaşıyor. ilk iki günümü arkadaşım İbtihal ve çocuklarıyla geçirdim. üçüncü gün sabahı şehir merkezinde Shtrodl Cafe'de kahvaltımızı yaptık. Şehri Stella Maris tepesinden seyredip Kubbet Abbas'ı ziyaret etmek istedik ama haftasonu oldugu için kapalıydı.





Haifa İsraillilerin hakim olduğu bir şehir. Modern, temiz, ve yaşanılası bir yer. İsrail bu bölgeleri araplardan arındırıp kendi çıkarları doğrultusunda Arapların çoğu ücra köylere sürgün ederek kendilerine yaşamaya elverişli lüx bir yer haline getirmiş.  Uzunca sahili, bol yeşil alanı, düzenlenmiş parkları, ferah havasıyla tam bir tatil şehri. Filistin'liler ve İsrailliler beraber yaşıyorlar bu şehirde. Daha doğrusu Fİlistinliler beraber yaşamaya mecbur tutuluyor. Malum işgal sebebiyle. Ama bu bölgede yaşayan filistinliler bu duruma alışmış. Ev fiyatları da oldukça pahalı bu şehirde. Hakkediyor açıkcası. Cumartesi Yahudilerin bayramı, resmi tatili, bu yüzden saat beşten sonra hayat duruyor. 



Pazar sabahı özel arabayla Eşim ve ben Ramallah şehrine geldik. Girişte kontrol noktasından geçtik ama kimlik sorgulama falan yapılmadı. İsrail'lilerin işgal ettiği bölgelere girerken pasaport kontrolu yapılıyor. Çıkarken bir sorgu yok.



Ramallah'ta kendimi Filistinde hissettim. Bölgenin tamamına araplar hakim, herkes arap, heryerde yazılar arapça, müzikler arapça. Ramallah'ta olmak bambaşka bir heyecandı. Tarihi, görülmesi gereken çok fazla mekanı yok bu şehrin. 





Ünlü Filistin'li şair Mahmut Derviş'in müzesini ziyaret ettim. Girişindeki kabrinde Fatiha okuyup dua ettim. Müze içerisinde sürekli kendi sesinden okuduğu şiirlerden oluşan videolar yayınlanıyor. Şairin el yazma şiirleri, çalışma odası, valizi, kahve cezvesi ve fincanı gibi özel eşyaları sergileniyor. Hayatından etkilenmemek elde değil. Kimisi silahıyla kimisi kalemiyle mücadele ediyor.




Ertesi gün bir çılgınlık yapıp tek başıma Kudüs şehrine gitmeye karar verdim. Eşim akşamüzeri 5'e kadar çalıştığı için bekleyemedim onu. Otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra o işe ben yola koyuldum. Ramallah ve Kudüs'ü birbirinden ayıran Kontrol noktasına gittim önce, 20 dakıka sürdü. Kontrol noktasında kendimi hapiste hissettim. Üç defa demir parmaklıklardan geçtikten sonra israil askeri pasaportumu kontrol etti. 




Çıkışta Kudüs'e giden otobüslere binip 30 dk kadar yol kat ettikten sonra şehir merkezine vardık. Yolda başımı cama yaslayıp şehri seyrettim. Asırlar öncesine dayanan yaşanmış hikayeler gözümün önünde canlandı.. Radyodan gelen Kuran sesi de ekleninde insanın tüylerinin diken diken olup gözlerinin yaşarmaması elde değil.

Sora sora Bağdat bulunur derler. Ablalarla muhabbet ede ede Mescid'e doğru yola koyuldum. İçimde ayaklarımı yerden kesen bir heyecan.. Bab El-Amod'un önüne kadar geldik. Gitmeden önce birşeyler okumustum ama genede süprizlerle doluydu. Bu kapının ardında Mescid-i Aksa'yı bulacağımı zannettim. Pekde çaktırmak istemiyorum etrafıma, tek başımayım.. Meğer bu kapının ardında bizim kapalı çarşı benzeri büyükçe bir çarşı varmış.Mescid uzak değil ama sanki ben çok uzun yol yürüdüğümü hissettim. Mescid'in avlusuna girince bambaşka bir hava var. Önce Kubbet-ül Sahra'yı gördüm. Sarı Kubbe. Gözlerime inanamadım. Sinemadayım falan diye düşündüm. Dilimde sürekli hamd var. Allah'ım ben rüyadamıyım, biri beni çimdiklesin modundayım. 




Benden gidicek olanlara tavsiye: sakın tek gitmeyin, benim gibi gözlerinize inanmanız çok zaman alabilir.
Öğle ezanı zaten okunmuştu. Önce Kubbetül Sahra yı ziyaret ettim. Namazımı eda ettim. Biraz Kuran okudum. Filistin'li bir kızla tanıstım. Vaktinin çogunu mescidte geçiriyormus. Ne mutlu!


Mescid'in bahçesinde insanlar bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Çocuklarla konusmaya çalıştım bana sert cevaplar verdiler. Adin ne diye sordum  Abdurrahman dedi, yanındaki arkadası oğlum yalan söylemesene diye çıkştı.
Meğer işbirlikçi yanabcu kadınlar tesettüre bürünüp mescide geliyorlarmış. O yüzden Mescid ahalisi yabancuları pek hoş karşılamıyor.



İkindi ezanı yaklaşınca Mescid-i Aksayı ziyaret ettim. Girişte bi amca bana resmen pasaport kontrolü yaptı. Önce almadı mescide sonra pasaportumu gordü Türk oldugumu ve namaz kılmak istediğimi söyleyince müsaade etti :) Önce çok kırıldım ama ordaki insanlarda haklı. Korkmuşlar ve tek dertleri mescidi korumak.
Bambaşba bir atmosfer Mesciddeki. Namazımı kıldım, biraz etrafı temaşa ettim. Çok fazla hareket edemedim mescid içerisinde ama orda bulunmak namaz kılmak o havayı teneffüs etmek bambaşka birşey!! Kifaya :)

Namaz sonrası Mescidin avlusundak danışma bürosundaki abiye Ağlama duvarına nasıl gideceği sordum, biraz çıkıştı abi bana "biz müslümanlar Haid-ul Burak yanı Burak Duvarı deriz" dedi ve tarif etti. Tek başıma girmenin problemlem olabileceğini söyledi ama ben şansımı denedim ve bi sorun cıkmadı elhamdulillah. Oranın girişinde de güvenlikten geçtim.



Akşam üzeri Ramallah'a geri döndüm. Kıbbe sandviç vardı akşam menümüzde :) içli köfte gibi. Çok lezzetli. 

Ertesi gün tekrar Kudüs'teydim. Önce bir otobüse daha binip 40 dk yol gittikten sonra Bethlehem şehrine gittim. Hz. İsa'nın doğduğu rivayet edilen Mehd Kilisesi, Hz Ömer camii ve  Eski çarşısını ziyaret ettim. Burası da harika bir yer. Hiç unutmam sanırım çarşıda ufak bir ayakkabıcı dükkanındaki amcanın resmini çekmek istedim. Müsade etti sonrasında teşekkür edince bana "kol youm ta3ala" yani her gün gel dedi. Harika bir insan :) 







 


Bethlehemden Kudüs'e girerken gene kontrol noktosından geçtik. Yanyana iki mescidi bir kez daha ziyaret ettim.  Bu son ziyaretimdi. Mescitten çıktıktan sonra konuştuğum arap bir abi bana yaşadıklarından bahsetti biraz. Normal İsrailliler ile aralarında bir problem olmadığı beraber rahatça yaşadıklarını ama dindar yahudilerin (siyah takım elbise ve siyah şapka giyip saçlarının yanlarını uzatanlar) rahatsızlık verdiklerini söyledi. Yakınındaki birkaç kliseyi ziyaret ettim bu sırada sesli bir şekilde dua ederek kliseye gidenlere gülüp bu  nasıl bu böyle ya şarkı söyler gibi deyince abi bana "şşşş sessiz ol, öyle deme, arkadaşım hristiyan alınabilir" dedi. Utancımın doruk noktası...




Aynı abi beni çarşının ortasında fransızların satın alıp otele çevirdiği tarihi bir binanın terasına çıkardı. Sadece otel müşterilerinin girdiği halka kapalı bir yer ama buda arap bir abinin müslüman kardeşine jesti :) Terastan Mescidi Aksa, Kubbetül Sahra, bir çok klise, ariel şaronun evi, abinin kendi evi, müslümanların ve israillilerin evlerini ve hikayelerini teker teker anlattı. İsraillilerin çatılarında kendi bayrakları olmasına rağmen hiç bir Filistin bayrağı görememek üzücüydü!


Gazze'de doğup büyüyen, Kudüs'ü ve Mescid'i Aksayı hiç ziyaret etmemiş olan Muhammed kardeşimin benden ufak bir isteği vardı. Büyük bir mutlulukla onu da yerine getirdim. Umarım oda mutlu olmuştur. 





Dualarımız Kudüs'ün ve tüm Filistinin özgürlüğüne kavuşması ve müslüman kardeşlerimizin kendi ibadet hanelerinde rahatça ibadet etmesi yönünde. 

Bu arada Ramallah Caesar Otelde kaldık. Hizmet, temizlik, kahvaltı herşey çok güzeldi.

Doyamadığım günlerdi. Umarım tekrarı nasip olur. 

Dönüş yolunda baya sıkıntı cektik. yaklaşık iki saat kadar hava limanından önceki kontrol noktasında bekletildik. Çantalarımız arandı. Havalimanında da birçok kez güvenlik kontrolunden geçtik. Her defasında çantalarımız didik didik arandı. Allah'a şükür erken yola çıkmıştık. Vakit sıkıntımız olmadı.

Son olarak Kudüs şehrinden bir grup çocuk. Önlerinden geçen turistlere yüksek sesle gülüp kendilerinde eğleniyorlardı. Beni görünce durun durun bu bayan müslüman dediler. Biraz muhabbet ettik. :)



Sürç-ü lisan illa ki etmişimdir. Affola.

Selametle